Tuesday, March 29, 2011
Modernite'nin İslamı
Ortadoks, heterodoks algılar muhabbeti içinde bişeyler söylüyo sanırım
not: bu muhabbet dediğim birikimdeki sol-ilahiyat tartışmasının gelip dayandığı nokta...
Hafızılara gelsin...
aslan kesilen "ressentiment" (hınç) selinden geriye kahkaham kaldi. bu arkadasim demeyecegim sahsin kacirdigi bir nokta var, neden? neden birileri bu arkadasin dediklerine inansın? ayet hadis bombardimani modasi gecti zannediyordum 80den sonra ama geri dondugunu hissediyorum. bir yandan batinin tasralasmasi denilen, bir taraftan da batinin ickinlesmesi olan bir surecte, bastirilmis ruhlarimiz 3.dunyalardan 2lere, 1lere akiyor, hizini alamiyor tabii 0'ı zorluyor, az kassak gokyuzune, caravaggio'nun tanri'yi koydugu kiç ortama varacagiz, sagolsun kardesimiz oraya coktan varmis.
ayardan once bir noktaya deginmek isterim. eger islami anlatacaksaniz ayet hadis copy paste ine gerek yok. siz de bu ayet ve hadisler bedenlenmisse, yazi kendini yazacaktir, islamı soyleyecektir. bir stil olarak beyaz boslukta forma kavusacaktir. alintilar bir yalani soylemenin en temiz yolu.
alintilar stratejilerdir. yazarin kendini aklama yontemidir. nerede neden alintilandigina dikkat edilmeli. cunku ortada bir montaj var. altalta siralamak, dizmek altini cizmek bold italik yapmak hepsi bir oyunun kisaltmalari. burada arkadasimizi rezil etmemek icin psikanalitik bir metin okumasina girmiyorum. semptomal hale gelen bati kelimesiyle, psikanalistin yerini almış islam kelimelerinin nedensellikten kendilige macerasi teknik dili gerektirmesi sebebiyle hepimizi sikabilir. ozetle ortada ummet kisvesi altinda calisan fasizmce sekillenmis (nitekim 50lerden itibaren islam devleti diyenlerin kafasinda sovyetlerden baska bir sey yok) "islam devleti" cigirkanliginin, kendini mutlak olarak dayatan ve alternatifsiz dusunmeyi ALLAH'ın emriymis gibi gosteren bir yazi var. e tabi kardesimiz onden buyurmus goklere haber getirmis bizlere: allahın bize emri derken, kendi emrini soyluyor.
allahın bize emri yok, eger emri sosyo-tarihsel uzayda hareket hatti olarak okursak. "islam devleti" dedigimizde devlet kavramiyla coktaaan bati dusuncesine kancalanıyoruz ki, islamın bir seye yuklem (predicate) olarak gelmesi ise hint-avrupa dillerine ve metafizige ozgu bir jest. kaddafi'nin yesil kitabı bile daha derin analizler iceriyor devlet ve islam konusunda. gelelim çözüme:
"O halde esaslı bir boykot yapılacaksa İslami olmayan tüm fikir, kavram ve mefhumlara karşı yapılmalıdır."
'o hal'i yukarıda azicik acmaya calistim / 'esaslı' burada esas dedigimiz seyi esas almamiz icin herhangi bir arguman yok. zaten arkadasimizin kuran hadis vb meselelerde kabul ettigi tek yorumun da hakikat olduguna inanci tam. yani burada arkadasimiz esasli sikmis. / 'islami olmayan' tekrar islam bir yuklem olarak kullaniliyor. simdi bu jestle olan/olmayan ayrimi temellendirilmis sayiliyor, ama birisi cikip islam ne tanimlayabilir mi? burada total bir gorecelilikten tabii ki bahsetmiyorum ama halid beyin dini kendine kalsin pls / 'tüm' simdi bu bir kavramdir ve kant'la birlikte modeniteye girmistir ve modernite kurmustur aslinda. TUM dedigimizde arkitektonik kaygilarimiz var demektir. 'totalite' diye bir kavram modernite oncesinde yok. sorry birader, projen zaten moderniteye ait bir proje: bir esas alin (arkhe), bu esasi hakikat havuzuna daldirin (reality hem gerçeklik hem doğruluk anlamina gelir) ardindan TUM diye bir sey kesfedin, EVRENSELLIK! (metindeki ! isaretlerinin hareketini takip ederseniz, sinemada gerilim muziklerinin sekans ritmine ulasacaksiniz). sonra bu tumu sekillendirmek icin herseyi aracsallastirin: montajin dunyasindayiz: ayetler hadisler, kavramlar havada ucusuyor. ama mesnetsiz,neden? cunku burada mesnet birader'in kendisi, birader'in oznel yargilarinin alem sumul bir yargi haline donustugunu, birader'in de en yuksek mahkemenin hakimine evrildigini gorebiliyoruz (kant'taki otodidkat ozne iktidarinin en guzel bir temsilcisi arkadasimiz: dusunuyorum oyleyse buyrun burdan yakın -cf.sagopa kajmer-)
simdi ben de iki kelam edeyim; cozum oyle olmaz, neden? cozum dedigimizde bastan bir problemi kabul ederiz. bizim islamligimiz bir problem mi? peki bir problem nedir? kant'tan beri kartezyen uzayda resolution'la yani ANALİZle, principle of contradiction üzerinden; ayni zaman ve mekanda bir seyin sabit oldugu, 2 olamaaycagi ve 2seyin de ayni yerde ve zamanda olamayacigini gosterme = cozum. problem de bir seyin bunlari oldugunu iddia etmesi
mesela birisi derse ki; islamla, avrupalı kavramlar aynı zaman/mekan parametresini paylasamaz, bu meseleyi bir nesne formasyonu baglaminda, bir problem olarak algilamak demektir. sevgili einstein ve saz arkadaslarinin gosterdigi gibi, klasik fizigin ayni zaman ve mekanda 2sey olamaz ilkesi yalan oldu. problem de yalan oldu, eh bizim cozumlerde.
bir de metin 17.yy oncesi pedagojik dile cok yakin (merak edenler elias'ın process der zivilisation'una basın). itiraz edebileceginiz bir metin yok. metin yok aslinda. bu bir monolog. daha fazla bu konu üzerinde durmak istemiyorum habib kardesimizin isaret etmesiyle bu uzun ve gereksiz maili okuyarak ve buna cevap yazarak, Kant okudugum (ve dimagimi seytani gavurca dusuncelerle doldurdugum) masamdan yeteri kadar uzak kaldim.
diyecegim buyuk konusmayalim. kelimelerin dizilimlerinde yaptigimiz artisliklerin, gercek hayatta hicbir karsiligi yok. peygamber efendimiz'in islama cagirisinda cok antropolojik bir nokta var: resulallah (sav) hicbir zaman insanlarin yapamayacagi, pratigi olmayan seyleri onlardan istemiyor. siz de kendinizden istemeyin, hele baskasindan Allah adina, peygamber adina hic istemeyin, sonu iyi olmaz. sudokuya benzemez
frankfurt'tan sevgilerle.
Friday, March 25, 2011
Ortadoğu ve Türkiye’de Emek ve Adalet Mücadelesi Sempozyumu
Wednesday, March 23, 2011
İslam Sokak'ta
KOLEKTİF BELLEĞİN İZİNDE SOKAK VE TOPLUMSAL HAREKETLER KOLOKYUMU
İstanbul, 20-21 Mayıs 2011
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Disiplinler Arası Kültür Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
ve
Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği (BEKS)
“Sokakta var olmak”, “sokağa inmek”, “sokağı geri almak”: bu ifadeler tüm dünyada 1960’lı yılların sonunda ve 1970’li yıllar boyunca siyasi toplumsal hareketlere damgasını vurmuştu. Söz konusu siyasi toplumsal hareketler büyüklükleri, canlılıkları, kitlesellikleri ve fiziki uzamla kurdukları ilişkileriyle betimlenmekteydi. Bir yandan uzamda ayrışmış durumdaydılar (şehirler, kurtarılmış bölgeler, mahalleler, sokaklar, üniversiteler, okullar, kahvehaneler vb.) öte yandan eylem çeşitlilikleri içinde “sokakta var olmak” (sloganları, pankartları, bildirileriyle sokak eylemlilikleri, barikatlar, yazılamalar, fabrika, okul, üniversite işgalleri, sokak çatışmaları vb.) öne çıkmaktaydı.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi ve sonrasındaki süreçte oluşan “iktidar” öncelikle söz konusu “sokağı” boşaltmayı, temizlemeyi, dönüştürmeyi, “sokağa” bütünüyle hâkim olmayı hedefledi. Silahlı kuvvetlerin 12 Eylül’le birlikte tanklarıyla, askerleriyle sokaklarda boy göstermesi, sokağa çıkma yasakları, sokak gösterilerinin yasaklanması, duvarların sloganlardan arındırılması, meydanların devasa Türk Bayrakları ve büstlerle donatılması, sokak isimlerinin değiştirilmesi, kentsel mekânın kitlesel gösterilere elverişsiz kılınacak biçimde yeniden düzenlenmesi ve devam eden süreçte görülen sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamaları, yurttaşların sadece siyasi düzlemde değil gündelik yaşam pratikleri bağlamında da kentsel fiziki uzamla bağlarını kopardı.
Siyasal alanın bu yeniden düzenlenişi, çoğu siyasi hareketin kamusal alanla ve özellikle de sokakla bağlarını koparan depolitizasyon sürecini ve sonrasında da bireylerin apolitikleşme sürecini başlattı. 1980’li yıllar boyunca sokakların zorunlu olarak boşaltılması, terk edilmesi ve alanda yalnızlaşma, sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da gözlemlenen bir olguydu. Türkiye’de 1980’li yılların sonunda ilk kitlesel eylem kadın hareketi tarafından gerçekleştirildi. 1990’lı yıllardan itibaren tekrar yavaş yavaş “sokak” hareketlenmeye başladı. Günümüzde “Sokakta var olmak”, “sokağa inmek”, “sokağı geri almak” artık geçmişin kalıntısı olmaktan çıktı. Belleğin tazelenmesi, unutturulanın hatırlanması süreciyle karşı karşıyayız. Yakın coğrafyalarda yaşanan (Tunus, Mısır, Libya vb.) güncel tarihsel gelişmeler de sokağın siyasi açıdan taşıdığı önemin muhalif hareketler tarafından günümüzde yeniden keşfedildiğini göstermekte.
“Kolektif Belleğin İzinde Sokak ve Toplumsal Hareketler” kolokyumunun amacı şimdiye kadar sosyal bilimler alanında sadece siyasetin ve kent çalışmalarının kavramları etrafında ve kamusal alan kavramıyla birlikte tartışılmış ve sorunsallaştırılmış olan “siyasi hareketler ve fiziki uzam ilişkisini” tarihsel ve sosyolojik bir yaklaşımla yeniden ele almak, siyasalı yeniden düşünmeye olanak tanıyacak yeni kavramsal araçlar ortaya koymaktır.
Alt başlıklar:
· Toplumsal hareketler ve sokak
Bu başlıkta toplumsal/siyasal hareketlerin geçmişte ve günümüzde sokakla kurduğu ilişki, bu ilişkinin dönüşümü, siyasi eylemliliklerin ve yeni militanizm biçimlerinin sokakla ilişkisi tartışılacaktır. Türkiye’den ve dünyadan örnekler üzerine yapılan çalışmalar da bu başlık altında ele alınacaktır.
· Gündelik yaşam pratikleri ve sokak
Bu başlıkta, gündelik yaşamda “içerinin” ve “dışarının” kullanımındaki değişimler, gündelik yaşamın ve kültürel pratiklerin alışveriş merkezlerine hapsedilmesi, gündelik yaşamın ve kültürel pratiklerin sokakla kurduğu ilişkilerin geçmişi ve bugünü tartışılacaktır.
· Kitlesel sokak eylemlilikleri: deneyim aktarımı
Bu başlıkta, deneyim aktarımı çerçevesinde kitlesel sokak eylemliliklerinin geçmiş ve bugünkü deneyimlerinin paylaşılması amaçlanmaktadır.
· Bellek savaşlarının mekânı olarak sokak
Bu başlıkta, bellek hesaplaşma ve sokak, bellek mekânları, bellek ve siyasi hareketlilik, bellek ve sokak kültürü gibi konular ele alınacaktır.
· Sokağın kültürü, sokağın dili, sokağın sanatı
Bu başlıkta sokak sanatı ve siyaset, performatif eylemler ve sokak ilişkisi, sokakta üretilen alternatif kültür biçimleri vb. tartışılacaktır.
Kolokyum 20-21 Mayıs 2011 tarihlerinde gerçekleştirilecektir. Katılımcıların 23 Nisan 2011 tarihine kadar 300 kelimelik özetlerini bekskolokyum@gmail.com adresine göndermeleri gerekmektedir. Kolokyum sonunda seçilen bildirilerin basılması hedeflenmektedir.
| 23 Mart 2011 | Bildiri Çağrısı |
| 23 Nisan 2011 | Bildiri Özeti Göndermek için son gün |
| 1 Mayıs 2011 | Kabul edilen bildirilerin ve programın açıklanması |
| 20-21 Mayıs 2011 | Kolokyum |
Monday, March 21, 2011
kökler hesabı
kökler kıl yün. gelmişimiz, geçmişimiz, tarihimiz.
"savunulması gereken ne varsa savunulacaktı" diye yazmış taşgetiren.
sanırsam hoca bize bedenleneceğimiz bir alan açtı, bir existence imkanı için didindi.
buralardan ekmek yedik, şimdi de bok yiyoruz.
bunun sonrasına ve şimdisine dair olan ise işte tahrir'den bu yana, hayyal-er-ribat çağrısında.
ahmet hakanın sesinden gelsin
http://www.haber7.com/video-galeri.php?cID=10692
Sunday, March 20, 2011
önce sen boşal
Liman Yayınları / Edebiyat Dizisi
| Etiket Fiyatı | : 10,00 TL (KDV Dahil) |
| idefix Fiyatı | : 7,87 TL + KDV |
| 8,50 TL (KDV Dahil) |
0,59 TL'den başlayan taksitler için tıklayın
(Tanıtım Bülteninden)
Türkçe
136 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 21 cm
İstanbul, 2011, 1. Basım
ISBN : 9789944967501